Zorunluluk hali, halk arasında zaruret hali olarak da bilenen bu halde, kişinin kendisine veya bir başkasına ait hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı kesin olan bilerek neden olmadığı bir tehlikeden kurtulmak veya kurtarmak için tehlikenin ağırlığıyla orantılı olarak vermiş olduğu tepki anlaşılmaktadır. Zorunluluk hali uygulandığı vakit, failin eylemi nedeniyle faile ceza verilmeyecektir.
Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesinin 2. fıkrasında zorunluluk hali düzenlenmiştir:
“Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” hükmüyle kişinin kusur yeteneğini ortadan kaldıran bir hal öngörülmüştür.
Tehlike, kişinin kendisine ya da üçüncü kişiye yönelik olabilir. Bu tehlike, haksız bir saldırıdan kaynaklı olmaması gerekmekte, failin kendisinin neden olmadığı bir tehlikenin olması gerekmektedir. Diğer bir deyişle fail, tehlikeye bilerek neden olmamalıdır. Tehlike adına en ufak bir öngörüsü ya da tedbir alma gibi bir durumun olmaması gerekmektedir.
Zorunluluk halinin meşru müdafaadan temel olarak ayrılan noktasından birisi, meşru müdafaada tehlike insandan meydana gelebilmektedir. Ancak zorunluluk halinde tehlike kaynağı insandan da olabileceği gibi başka bir durumdan da kaynaklanabilir. Doğal afet hali, aşırı yağmur yağışı, kar fırtınası, yangın, fırtına gibi durumlar yanında vahşi hayvan saldırısı gibi durumlar zorunluluk halinde tehlike teşkil edebilecektir.
Tehdide maruz kalacak olan hak, hukuken korunan bir hak olmalıdır. Korunması gereken haktan kasıt ise yaşam, vücut, hürriyet, şeref ya da mülkiyet hakkı olabilecektir.
Tehlikenin devam etmiş olması gerekmektedir. Sona eren ve tekrarlanması mümkün olmayan tehlike için yapılan eylem zorunluluk haline dahil olmayacaktır. Bunun yanında failin mutlaka tehlikeye karşı korunması, korunmaya karşılık yaptığı davranış ile tehlike arasında nedensellik bağı bulunmalıdır.
Failin ya da üçüncü kişinin karşılaşmış olduğu tehlikede, failin müdahalesi tehlikeye karşı olmalıdır. Tehlike anında ya da tehlikenin devamındaki durum nedeniyle failin müdahalesi zorunluluk haline girmektedir. Failin bu tehlikeden başka türlü bir kurtulma yolu olmamalı, ancak ihlal etmiş ettiği hak ile kurtulmasının mümkün olması gerekmektedir. Failin tehlike anında kurtulacak başka bir yolu var olmasına rağmen uygulamaması halinde zorunluluk olarak kabul edilmeyecektir.
Tehlike, kişinin ya da üçüncü kişinin yaşam, vücut bütünlüğü veya kişi hürriyetine yönelik olarak hukuken korunan her türlü tehlike için geçerli bir durumdur. Örneğin; bir insanın ölümüne neden olacak ve yaşam hakkını tehdit edecek bir tehlike, zorunluluk hali için yeterlidir. Vücut dokunulmazlığına yönelik olan tehlike bakımından ise basit müdahale ile giderebilecek bir yaralanma için zorunluluk hali tartışmalı bir konudur. Hâkim, zorunluluk halinin değerlendirmesinde her olay ve duruma göre ayrı olarak bir değerlendirme yapacaktır.
Failin korunmak istediği durum nedeniyle tehlikeye karşı kullanılan vasıta orantılı olmalıdır. Failin eylemi, tehlikeden korunmak adına uygun olmalıdır. Tehlikenin ağırlığı, tehlikenin tehdit etmiş olduğu hakkın hukuk ile korunma eylemi orantılı olmalıdır. Örneğin; evinin bahçesine girerek çocukların elma çalmasını önlemek amacıyla evinin etrafına yüksek elektrikli tel ördürmesi tehlike ile korunma arasında orantısızlık bulunmaktadır. Elmalarının çalınmasının önlemek amacıyla alınan önlemde kullanılan araç arasında oran olmadığı açıktır.
Zorunluluk hali, yalnızca ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran özel bir durumdur. Ancak ceza sorumluluğunun ortadan kalkması ile özel hukuk kapsamında ortaya çıkan zarar, zarar veren tarafından karşılanmak zorunda olacaktır. Türk Borçlar Kanunu’nda failin vermiş olduğu zarar nedeniyle tazminat ödemesi, bu durumu hukuka aykırı getirmemektedir. Yalnızca verilen zararın karşılanması amacıyla ilgili düzenleme getirilmiştir.
Örneğin çok fazla yağış olması nedeniyle ortaya çıkan selden kurtulmak için bir başkasının evinin balkonuna çıkması zorunluluk hali olup konut dokunulmazlığının ihlalinden ceza almayacaktır. Ancak balkona çıkarken balkon korkuluğuna zarar veren kişiye mala zarar vermeden dolayı ceza verilmeyecek, kırmış ve zarar vermiş olduğu şeyleri tazmin etme yükümlülüğü vardır.
Dosyaya konu olan olayda, sanık ile diğer sanığın evli olmayıp sanık hamile kalmıştır. Ancak sanığın herhangi bir sağlık güvencesi olmayıp, doğum zamanı geldiğinde, sanığın kız kardeşi ile diğer sanığa ait yeşil kartı alarak hastaneye götürmüştür. Yeşil kart ile hastaneye kaydı yapılmış ve doğum bu şekilde gerçekleşmiştir. Sanıklar hakkında açılan davaya ilişkin iddianamede, nitelikli dolandırıcılık davası açılmış, mahkeme tarafından resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu olarak nitelendirme yapılarak hüküm kurulmuştur.
Yargıtay, iddianamede düzenlenen suç ile mahkeme tarafından hüküm kurulan suçun birbirinden bağımsız olduğu ve birinin diğerine dönüşmeyeceğini belirtmiştir. Bunun yanında, hastane görevlilerin kimlik sahibi olup olmadıklarını basit bir inceleme ile anlayabilecek durumda olduğunu ancak sanığın bu durumu ortadan kaldıracak bir davranışlarının da olmadığını eklemiştir.
Yargıtay, sanığın bebeğini tehlikeden kurtarma zorunluluğunun bulunduğunu ve tehlikeden kurtarmak için başkasına ait yeşil kartın kullanması şeklinde gerçekleştirilen eylemden beraat hükmü verilmesi gerekirken iddianameye muhalefet edilmesi bozmayı gerektirmiş olduğu belirtilmiştir. Yargıtay, bebeğinin tehlikeden kurtulması için başkasına ait yeşil kartın kullanılmasını zorunluluk hali olarak kabul etmiştir. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2015/95 Esas, 2018/883 Karar)
Dosyaya konu olan olayda, böbrek hastası olan sanığın diyalize girmek için gitmiş olduğu özel hastanede, diyaliz merkezinden tanıdığı sanığın ayarlayıp bulduğu ve verici olan diğer sanığın böbreğinin alınıp diğer sanığa nakledilmiştir. Böbrek nakli karşılığında, taraflarca kabul edilen ödeme yapılmış ve böbrek naklinde kullanmak üzere sanığın kimlik bilgileri ile düzenlenen sahte kimlik ile bankadan para çekmeye gitmiştir. Bankadan sahte kimlik ile para çekmek için başvuruda bulunan sanığın kimliğinin bankada sahte olduğunun anlaşılması halinde soruşturma başlatılmıştır. Sanık, soruşturma esnasında vermiş olduğu beyan ile organ ticareti yapma suçu ile adli soruşturma başlatılmıştır. Mahkeme, sanıklar hakkında organ ticareti yapma suçundan mahkumiyetlerine karar vermiştir. Sanıkların temyiz başvurusu üzerine Yargıtay dosyayı incelemiştir.
Yargıtay, böbrek hastası olan sanık ile oğluna böbrek alan sanığın suça konu hastalığın hayati tehlike arz edecek derecede olduğu ve suç oluşturan organ nakli eylemi dışında başka yolla tedavisinin mümkün olmadığı, organ naklinin zaruret olup olmadığının araştırılıp sanıklar hakkında zorunluluk halinin bulunup bulunulmadığının araştırılarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu nedenle mahkemenin kararına karşılık bozma kararı vermiştir. (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2016/4501 Esas, 2018/524 Karar)
Dosyaya konu olan olayda, sanıkların 1992 yılından bu yana evli oldukları ve 18 yıllık evliliklerinde çocuk sahibi olamadıklarından herhangi bir bebeği evlat edinmek istemişlerdir. Ancak bürokratik olarak evlat edinmenin kısa bir süre içerisinde mümkün olmaması nedeniyle hastanede yeni doğan bir bebeği annesinin rızası ile alıp gayri resmi bebeği evlat edinmişlerdir. Ancak sahiplenmiş oldukları bebeğin on beş gün içerisinde ciddi bir hastalığı olduğunu öğrenmişlerdir. Bu hastalığın tedavisinin ancak Ankara’da ve İstanbul’da olduğu, kendilerinin ise Antalya’da yaşaması, öz anneye ulaşamadıkları nedeniyle çocuğu kendi çocuklarıymış gibi nüfusa kaydettirmişlerdir. Daha sonrasında nüfusa kaydettirilen çocuğun tedavisi esnasında ortaya çıkan gerçekle, çocuğun soy bağını değiştirme suçunu oluşturduğu ortaya çıkmıştır.
Yargıtay, dosya incelemesinde, kusurluluğu ortadan kaldıran sebeplerden birisi olan zorunluluk durumunda, kusurlu olduğunu kabul etmemiştir. Somut olayda, çocuğun ciddi bir hastalığının bulunması, bu hastalık olan tehlikenin çocuğun hayatına yönelik olması ve tedavi adına başka bir korunma olanağının bulunmaması durumu bulunmaktadır.
Yasa dışı yoldan evlat edinmeye kalkışan sanıklar, hastalığa bilerek neden olmamış ve hastalığın acilen tedavi edilmesi zarureti, tedavi maliyeti ve gerçek anneye ulaşılamaması nedenleri ile korunma hareketi ile tehlike arasında orantı bulunmaktadır. Mahkemenin vermiş olduğu suç kastı bulunmadığından hareketle beraat kararı verilmesi gerekirken ceza verilmesine yer olmadığı kararının verilmesi doğru bulunmamıştır. Bu nedenle mahkemenin kararına karşılık bozma kararı verilmiştir. (Yargıtay 21. Ceza Dairesi 2015/8453 Esas, 2016/4500 Karar)
Dosyaya konu olan olay, trafik güvenliğini tehlike sokma suçudur. Olayın olduğu saatten bir saat sonrasında, promil ölçümü yapılmış ve sanık 194 promil alkollü olarak tespit edilmiştir. Alkollü olan sanık, olayda park halindeki iki araca çarpmıştır. Sanık savunmasında, içkili lokantalarda çalıştığını ve müştekinin kendisini evinden alarak iş yerine bırakan ticari taksi şoförü olduğunu belirtmiştir. Müştekinin de kendisine her zaman yakın davrandığını, hatta sevgili gibi olduklarını ve birlikte bir yere giderek alkol aldıklarını belirtmiştir. Ancak 02:30 sıralarında birlikte çıkan kişiler araçta iken müştekinin aracı durdurarak sanığı öptüğünü vücuduna dokunduğunu ve müştekinin tekrar eden eylemleri izin vermediğinden petrol istasyonuna gelindiğinde tacizden kurtulmak için direksiyona kendisinin geçtiğini belirtmiştir. Tacizden kurtulmak için aracın direksiyonuna geçen sanık, park halindeki iki araca çarpmıştır.
Yargıtay, dosya incelemesinde, başka suretle kurtulmanın mümkün olmadığı durumlarda zorunluluk hali ile sanığın işlediği fiilden cezalandırılamayacağı belirtilmiştir. Somut olayda, tacizlerinden kurtulmak için alkollü vaziyette araç kullanmak zorunda kalmış olduğunu savunmuştur. Ancak Yargıtay, petrol istasyonunda çalışanlardan yardım isteyebileceği ve bu şekilde tehlikeden kurtulmanın başka bir yolu olduğunu eklemiştir. Yargıtay, suçtan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiğini gözetmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması gerektiğini belirterek mahkemenin kararına karşılık bozma kararı vermiştir. (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2014/15206 Esas, 2015/18963 Karar)
Dosyaya konu olan olayda mala zarar verme ve yaralama suçundan yargılama yapılmıştır. Olay, katılan sanıklar ile katılanlar ve temyiz dışı sanık arasındaki kavgadan ibarettir. Katılan sanık, su ısıtıcısının içerisinde bulunan kaynar suyu, sanığın üzerine boşaltmış, sanık kendisini savunmaya geçerek katılan sanığa vurmuş ve katılan sanıkla birlikte yaşayan diğer sanık da olay yerine gelerek sanığa vurmuştur.
Bunun üzerine, olay yerine katılan sanığın kızı ile katılanın gelmesi üzerine sanık, kendisini korumak amacıyla kimseyi hedef almadan havaya biber gazı sıkmıştır. Katılanlar ve sanık biber gazından etkilenmiştir. Sanık, birden fazla kişi tarafından vücut bütünlüğüne yönelik olarak başlatılan ve devam eden saldırıyı önlemek amacıyla eş zamanlı olarak eylem gerçekleştirmiştir. Sanığa yüklenen suç, zorunluluk hali nedeniyle işlenmiştir.
Yargıtay, mahkemenin vermiş olduğu beraat kararı yerine olayda zorunluluk halinin bulunduğu ve ceza verilmesine yer olmadığı kararının verilmesinin doğru olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle mahkemenin kararına karşılık bozma kararı vermiştir. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2014/17075 Esas, 2015/25920 Karar)
Kurum tarafından sanık hakkında şikâyet yoluna başvurulmuş ve sanık, karşılıksız yararlanma suçundan yargılanmıştır. Dosyaya konu olan suçta, sanık hakkında kaçak/usulsüz elektrik kullanımından tutanak tutulmuştur. Sanık, kanca atmak suretiyle sayaç bağlantısı olmadan usulsüz elektrik kullanmış, kurum tarafından bu durum fark edilmiştir. Sanık savunmasında, eşinin ölümünün 40. günü olması ve misafirinin gelecek olması yüzünden suçu işlediğini belirtmiştir.
Yargıtay, dosya incelemesinde kendisinin veya başkasını hakkına ait ve bilerek neden olmadığı tehlikeden kurtulmak için bulunulan zorunluluk halinin değerlendirilme yapılmadan mahkemenin karar verdiğini belirtmiştir. Bu nedenle Yargıtay, mahkemenin kararına karşılık bozma kararını oybirliği ile vermiştir. (Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2015/3946 Esas, 2015/10501 Karar)