Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme suçu, Türk Ceza Kanunu’nun Adliyeye Karşı Suçlar bölümünde 284. maddesinde düzenlenmiştir. Tutuklama kararı veya hükümlü olan kişinin veya suça dair delil, eserlerin başkaları tarafından saklandığı yeri bilmesine rağmen yetkili makamlara bildirmemesi halinde suç işlemiş olacaktır.
Ceza ertelenmesi kararı, kesinleşmiş hapis cezasının ertelenmesidir, 2 yıl veya altında olan hapis cezaları adına verilmektedir. Hükümlü cezasının infazından şartlı olarak vazgeçmektedir. Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme suçunun cezai yaptırımı gereği hapis cezasının ertelenmesi kararının verilmesi mümkündür.
Türk Ceza Kanunu’nun 284. maddesinin 3. fıkrasında kamu görevlisinin tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi halinde cezai yaptırım yarı (1/2) oranında artırılacağı belirtilmiştir.
Şahsi cezasızlık, her suç için öngörülmemektedir. Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme suçunda şahsi cezasızlık uygulaması olup suçu işleyen kimselerin akrabalık derecesine göre ceza verilmeyeceği Türk Ceza Kanunu’nun 284. maddenin 3. fıkrasında düzenlenmiştir: Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme suçunu işleyen kişinin;
Zamanaşım süresi, hukuki bir hakkın süreye tabi olmasıdır. Zamanaşım süresi suçun işlendiği tarihten itibaren başlamaktadır ve tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme suçunda zamanaşım süresi 8 yıldır.
Şikayete tabi olan suçlar, kanunda belirtilmiştir. Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme suçu şikayete tabi suçlardan değildir. Şikayete tabi suç olmadığından soruşturma savcılık tarafından re’sen (kendiliğinden) başlatılacaktır.
Kanunda uzlaşmaya tabi olan suçlar belirtilmiştir, uzlaşmaya tabi olan suçlarda soruşturma aşamasında savcılık kovuşturma aşamasında ise mahkeme tarafından dosya uzlaşma bürosuna gönderilecektir. Tarafların uzlaşması halinde ise dosyanın yargılama aşaması uzlaşma nedeniyle sona erecektir. Ancak tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme suçu uzlaşmaya tabi olan suçlar arasında değildir. Bu nedenle uzlaşma hükümleri uygulanmayacaktır.
Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme suçunda görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir. Dava, suçun işlendiği yerde görülecektir.
Suça sürüklenen çocuk hakkında asliye ceza mahkemesi tarafından hırsızlık, tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme suçundan yargılanmıştır. Suça sürüklenen çocuk hakkında mahkumiyet kararı verilmiş, karara karşılık suça sürüklenen çocuk müdafii temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
Yargıtay, dosya incelemesinde suça sürüklenen çocuğun suçu işlediği tarihte 12-15 yaş grubunda olduğu, işlediği suçun kanunda belirtilen cezasının üst sınırına göre 6 yıllık olağanüstü zamanaşım süresi bulunduğunu tespit etmiştir. Suçu işlediği tarih, 31.12.2012 olup inceleme tarihine kadar zamanaşım süresi olan 6 yıl geçmiştir. Bu nedenle suça sürüklenen çocuk müdafinin temyiz itirazları yerinde görülerek zamanaşım nedeniyle düşme yönünde karar verilmiştir. (Yargıtay 2. Ceza Dairesi 2019/1485 Esas, 2019/7068 Karar)
Sanıklar, olayın olduğu gün sanığın peşinden gitmek isteyen polis memurlarının kollarından tutarak sanığın kaçmasına imkan sağlamıştır. Sanıklar hakkında asliye ceza mahkemesi tarafından 6136 Sayılı Kanun’a aykırılık ve tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme ve hükümlünün kaçmasına imkan sağlama suçlarından yargılama yapılmıştır. Sanıklar hakkında hükümlülük kararı verilmiş, karara karşılık temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
Yargıtay, dosya incelemesinde, tüm sanıklar hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 294. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen kaçmaya imkan sağlama suçu gereğince artırım yapılmaması suretiyle eksik ceza tayin edildiği tespit edilmiştir. Ancak temyiz nedeni olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır. Bunun yanında sanıklar adına verilen adli para cezasının 5 taksitle ödenmesine karar verilmiş; ancak taksit aralığı gösterilmemiştir. Tüm inceleme sonucunda suçun oluşumu, kabulü, uygulaması, yasal ve yeterli gerekçeye göre temyiz itirazları reddedilmiş ve mahkemenin kararına karşılık onama yönünde karar verilmiştir. (Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2017/13564 Esas, 2017/10567 Karar)
Sanık avukat, 2 yıl 6 ay hapis cezasının infazı adına yakalama kararı çıkarılan failin müdafiliğini üstlenmiştir. Müvekkili Almanya’dan Türkiye’ye giriş yapmış ve bürosunda sanıkla görüştüğünde teslim olmak istediğini ifade etmiş, ancak sanık avukat 5275 Sayılı İnfaz Kanunu’nun yeni yürürlüğe girdiğini ve 75 yaşını dolduran kişilerin cezasını evinde infaz edeceğine dair düzenleme olduğunu belirterek teslim olmaması gerektiğini nasihat etmiştir.
Ayrıca sanık avukat, müvekkili adına yaş düzeltme davası açacağını, bu nedenle teslim olmaması konusunda müvekkili ikna etmiştir. Sanık avukat, davayı önce başka bir ilçede bulunan asliye hukuk mahkemesinde yaş tahsisi talepli açmış, ancak davası reddedilmiştir. Bunun üzerine yaş tahsisi talepli davasını başka bir ilçeden açmış, dava devam ederken müvekkiliyle görüşmüş ve müvekkili ihbar üzerine yakalandığını belirtmiştir. Mahkeme tarafından sanık avukat adına hükümlünün yerini bilmesine rağmen yetkililere bildirmediğinden bahisle hükümlülüğüne karar verilmiştir.
Sanık avukat hakkında tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme, görevi kötüye kullanma suçlarından yerel mahkeme tarafından yargılama yapılmıştır. Yerel mahkeme tarafından verilen hükme karşılık temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
Yargıtay dosya incelemesinde avukat ile müvekkil arasındaki ilişkiyi değerlendirmiş ve avukat ile müvekkil arasındaki sözleşme ilişkisinin temelinin güvene dayanması gerektiğini belirtmiştir. Müvekkil, avukatına güvenmeli ve sırrını saklayacağından emin olmalıdır. Bu duruma ilişkin Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde avukatın mesleğini saygı ve güven içerisinde davranmakla yükümlü olduğu belirtilmiştir. Avukatın sır saklama yükümlülüğünün üçüncü kişilere karşı olmasıyla birlikte yetkili makamlara karşılık olduğu da belirtilmiştir. Olaya göre sanık avukatın, müvekkili hakkında yakalama kararı çıkmasına rağmen müvekkilin yerini bildirmemesinin hukuka uygunluk nedeni olarak sayılması gerektiği tespit edilmiştir.
Ancak müvekkilin infaz yönteminin değiştirilmesi amacıyla asliye hukuk mahkemelerinde dava açılması ve haklı nedene dayanmayan gerekçeler sunması kamu zararına neden olmaktadır. TCK madde 284’ün 3. fıkrasında belirtildiği üzere sanık avukatın kamu görevlisi olması nedeniyle cezasında artırım yapılması gerektiği göz ardı edilmiştir. Bu nedenle mahkemenin eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle karar vermesini doğru bulmamıştır, mahkeme kararı hakkında bozma kararı verilmiştir. (Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2009/19013 Esas, 2011/21017 Karar)