Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu, Türk Ceza Kanunu’nun Adliyeye Karşı İşlenen Suçlar bölümünde 282. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu suç halk arasında kara para aklama suçu olarak anılmaktadır. Suç ile korunmak istenen hukuki değer, adalet düzenidir. Bir suç aracılığıyla elde edilen paraların koruma altına alınması ve gizlemesi veya yasal gerekçe kazandırılması suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçunu oluşturmaktadır. İlgili kanun maddesinde suçun hangi şartlarda oluşacağı belirtilmiştir.
Ceza ertelenmesi kararı, kesinleşen hapis cezaları adına verilmektedir. Ancak 2 yıl veya altında olan hapis cezaları adına verilmektedir, suçun işlendiği tarihte 65 yaşını doldurmuş ve 18 yaşını doldurmamış olan kişilerde ise 3 yıl altında olan hapis cezalarıdır. Ceza ertelenmesi kararının verilmesi halinde hükümlü, cezasının infazından şartlı olarak vazgeçmiş olacaktır. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçundan verilecek cezanın 2 yıl veya altında olması halinde hapiscezasının ertelenmesi kararının verilmesi mümkündür.
Etkin pişmanlık, suçu işledikten sonra failin pişmanlık duyması ve suçun sonucunu, olumsuzluğunu engellemeye çalışmasıdır. Etkin pişmanlık şartlarının oluşması halinde failin cezasında indirim veya tamamen kaldırma uygulanacaktır. Ancak etkin pişmanlık her suç adına uygulanmamaktadır, kanunda belirtilen suçlarda uygulanmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nun 282. maddenin 6. fıkrasında suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunda etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabileceği belirtilmiştir. Etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için kovuşturma aşaması (iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesi) başlamadan önce suça konu olan malvarlığı değerlerini ele geçirmeyi sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber veren kişi hakkında cezaya hükmedilmeyecektir.
Kanunda şikayete tabi suçlar belirtilmiş olup soruşturma şikayete tabi tutulmuştur. Ancak suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu şikayete tabi suçlar arasında yer almamaktadır. Bu nedenle savcılık tarafından soruşturma re’sen (kendiliğinden) başlatılacaktır.
Zamanaşım süresi 15 yıldır. Suçun işlendiği tarihten itibaren 15 yıl içerisinde dava açılmaz, dava açılmasına rağmen dava sonuçlanmaz ise zamanaşımının dolması nedeniyle düşme yönünde karar verecektir.
Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunda görevli mahkeme, asliye ceza mahkemesidir. Dava, suçun işlendiği yerde görülecektir.
Müştekiler şikayetlerinde … Holding’in finans ve mali işler müdürü olarak çalıştığı dönemde çeşitli yöntemler ile parayı haksız bir şekilde uhdesine geçirmiştir. Sanık bu meblağların bir kısmını kendisi adına ve aile ferdi adına açılan mevduat hesabına geçirmiş, gayrimenkuller, pahalı araçlar almıştır. Ancak savcılık yapılan şikayete karşılık suçun konusunu oluşturan değerlerin başka suçtan elde edilemeyeceğine dair bir araştırma yapıp yapamayacağına dair bilgisi olmadığını belirtmiştir.
Şüpheliler hakkında suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama suçundan soruşturma başlatılmış, soruşturma sonucunda savcılık tarafından ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Savcılık tarafından verilen karara karşılık kanun yararına bozma yönünde itiraz edilmiş, karara karşılık sulh ceza hakimliği itirazın reddi yönünde karar vermiştir.
Yargıtay, dosya incelemesinde şüphelinin çocukları, babası ve eşinin beyanlarının alındığı, tüm beyanlarına başvurulduğu ve beyanların birbirine benzer nitelikte olduğunu tespit etmiştir. Beyanlara göre şüphelinin ailesinin işi olmamasına rağmen iki ayrı lüks aracı olması, dairelerinin olması hayatın olağan akışına aykırı bulunmuştur. Bu nedenle mevcut delillerin kamu davasının açılmasını gerektirir nitelikte olmadığı gözetilerek itirazın kabul edilmesi gerektiği tespit edilmiştir. Tüm bu nedenlerle savcılığın kararına karşılık kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmiş, sulh ceza hakimliğinin kararına karşılık bozma yönünde karar verilmiştir. (Yargıtay16. Ceza Dairesi 2019/7931 Esas, 2019/6792 Karar)
Sanık, adına kayıtlı ruhsatlı av tüfeğinin üzerine bazı ibareler ekleyerek tüfeğin marka ve modelini tespit edilemez hale getirdiği ve bu şekilde de resmi evrakta sahtecilik suçu işlediği gerekçe gösterilerek yapılan yargılamada, asliye ceza mahkemesi tarafından sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmiştir. Sanık müdafilerinin temyiz talebinde bulunması üzerine de dosya incelenmesi ve görüşülmesi için Yargıtaya gönderilmiştir.
Yargıtay incelemesinde, suça konu olan av tüfeğinin mahkemece incelenmesi ve tüfeğin özelliklerinin duruşma tutanağına yazılması gerektiği belirtilmiştir. Tüfeğin üzerinde yapılan numara değişikliği hakkında, aldatmaya yönelik olup olmadığı tartışılması gerekirken bunlar yapılmadan mahkumiyet kararı verilmiştir. Bu da Yargıtayca kanuna aykırı bulunduğundan, eksik inceleme ile karar verildiği gerekçesiyle yeniden değerlendirme de gerektiği için bozma yönünde karar verilmiştir.
Bu karara da bir de ek gerekçe kısmı olarak daire içerisindeki çoğunluğun görüşüne katılmayan üyenin olay ile ilgili görüşleri eklenmiştir.
Sanığın gerçekleştirmiş olduğu tüfeği tanınmaz hale getirme eyleminin, resmi belgede sahtecilik suçunun unsurlarını oluşturmadığı bu nedenle de suçun gerçekleşmiş sayılamayacağı görüşündedir. Gerekçe olarak da ilgili madde çerçevesinde, bir şeyin belge olarak tanımlanabilmesi için yazının kağıt üzerinde bulunması gerektiğinden bahsetmiştir. Bu olayda da resmi evrakta sahtecilik değil, suç delillerini yok etme, gizleme ve değiştirme suçunun ya da suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun varlığından bahsedilebileceğini savunmaktadır. Olayın, belgede sahtecilik suçu olduğu kabul edilse bile tüfeğin sahiplik belgesi ya da av tezkeresine bağlandığı belirlenmemiş olduğundan resmi değil özel evrakta sahtecilik suçunun oluştuğundan bahsedilebilir, görüşündedir. Bu nedenle çoğunluğun kararına katılmadığını belirtmiştir. (Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2017/10194 Esas, 2019/6222 Karar)
Ağır ceza mahkemesinde görülen dava sonucunda sanık hakkında suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçundan yürütülen yargılama hakkında zamanaşımı nedeniyle davanın düşürülmesi kararı verilmiştir. Hükümden önce davaya katılan Maliye Hazinesi, verilen karar hakkında temyiz itirazında bulunmuştur. Kanunen bir engel olmadığı ve isteğin yerinde olduğu görüldüğünden inceleme ve görüşme aşamasına geçilmiştir.
Sanığa atılı suçun zamanaşımı süresi, suçun işlendiği tarihte yürürlükte olan kanun maddesine göre 10 yıldır. Ancak bu kanun daha sonra yürürlükten kaldırılmış yerine bir başkası gelmiştir. Önceki kanunda 2 yıldan 5 yıla kadar hapis veya 20.000 güne kadar adli para cezası öngörülmüşken, sonradan yürürlüğe giren kanunda 3 yıldan 7 yıla kadar hapis ve 20.000 güne kadar adli para cezası öngörülmüştür. Buna göre öncesinde yürürlükte olan kanunda suçun dava zamanaşımı süresi olan 8 yıl, düzenlemeyle birlikte 15 yıl olmuştur.
Yargıtay gerçekleştirdiği inceleme ve görüşmeler sonrasında, bu olayda sanığın davasının bu sürelerden lehine olan olağan 8 yıllık ve olağanüstü 12 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu belirtmiştir. Buna bağlı olarak da suç tarihinden itibaren inceleme sürecine kadar geçen sürede olağanüstü zamanaşımı süresinin dolduğu ve zamanaşımını kesen son işlem sanığın savunması olup bunun üzerinden de olağan zamanaşımı süresi olan 8 yılın geçtiği gözlemlenmiştir.
İnceleme sonucunda Yargıtay tarafından zamanaşımını kesen son işlemin iddianamenin tanzim edildiği tarih olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. Hüküm tarihine bakarak olağan dava zamanaşımı gerçekleşmediği görülse de inceleme tarihine kadar olağan ve olağanüstü dava zamanaşımı süreleri dolduğu için, bu bozma sebebi olarak kabul edilmemiştir. Sonuç olarak Yargıtay tarafından katılan vekilinin temyiz itirazlarının değerlendirilmesi yapılmış, nedenleri yerinde bulunmadığından temyiz davasının esastan reddi ve hükmün tebliğnameye uygun olarak onanması yönünde karar verilmiştir. (Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2018/4736 Esas, 2018/9822 Karar)
Sanık cep telefonu ve kontör satışı yaparak ticari faaliyette bulunmaktadır. Ticari defter ve belgeleri vergi denetimi tarafından incelenmiş olan sanığın, normalde telefon ve kontör satışı yapmadığı anlaşılmıştır. Ancak satış yapmadığı halde mağdurlardan aldığı belli bir komisyon karşılığında POS cihazlarından, kredi kartları ile çekim yaparak kazanç elde etmiştir. Bu gerekçe ile asliye ceza mahkemesi tarafından yürütülen yargılamada tefecilik ve suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçundan sanık hakkında beraat kararı verilmiştir. Katılan vekilinin temyiz itirazı üzerine dosya incelenmesi ve görüşülmesi için Yargıtaya gönderilmiştir.
Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçu yönünden yapılan temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay, davada katılan sıfatı ile bulunan Maliye Bakanlığının vekilinin gerçekleştirmiş olduğu temyiz itirazlarını, katılanın doğrudan doğruya suçtan zarar gören olmadığı gerekçesi ile davaya katılma ve hükmü temyiz haklarının olmadığını belirterek reddetmiştir. Mahkemenin vermiş olduğu karara karşılık bozma yönünde karar verilmiştir. (Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2017/4297 Esas, 2018/2661 Karar)
Asliye ceza mahkemesi tarafından yürütülen yargılamada suçtan kaynaklanan malvarlığı değerini aklama suçundan sanıklar hakkında mahkumiyet hükmü verilmiştir. Sanıkların müdafileri tarafından karara karşılık temyiz başvurusunda bulunulmuştur.
Yargıtay incelemesinde, üç ayrı sanık yönünden yapmış olduğu incelemede mahkemenin sanıkların işlediği suça uygun şekilde yargılama yaptığı, verilen kararın kesin ve tutarlı verilere dayandırıldığı tespit edilmiş ve kanunda belirtilen cezaların işlenen suça uygun bir biçimde uygulandığı belirlenmiştir. Bu sebeple sanık müdafilerinin temyiz itirazları reddedilerek karara karşılık onanma yönünde karar verilmiştir. Diğer sanıklar için yapılan incelemede ise inşaat mühendisi olan sanık ile mimarın mühendislik hizmetleri içeren proje ve kat karşılığı inşaat işlerini kendilerine ait olan şirketin çatısı altında yerine getirdikleri görülmektedir.
Sanıklara inşaat yapımından doğacak alacağa teminat oluşturması için devri gerçekleştirilen gayrimenkulün, alacak tahsil edildikten sonra malik olan sanığın eşinin talebiyle verilen vekaletname ile diğer sanığa devredildiği anlaşılmıştır. Bu konu ile ilgili sanık, beyanında mevcut taşınmazı, evlerine yakın olduğu için satın alıp oturduğunu bir art niyet olmadığını iddia etmiştir. Yapılan devretme ve devralma işlemlerinin gerçek devir işlemleri olduğu ve suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini gizleme ya da meşru yolla elde etmiş gibi gösterme amacı gütmediği anlaşılmıştır.
Ayrıca suça konu olan taşınmazın satın alan kişi tarafından bu özelliğinin bilinmediği de açıkça bellidir. Bu nedenle suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama suçunun unsurları tamamlanmamış olduğundan suçun varlığından da söz edilemeyeceğine kanaat getiren Yargıtay, bu konuda sanıkların beraat alması gerektiğini belirtmiştir. Yukarıda sayılan sebepler gerekçe gösterilerek Yargıtay bu sanıklar hakkında verilen mahkumiyet hükmü için bozma yönünde karar almıştır. Ayrıca bozma kararına ek olarak yargılamanın bozma öncesinden başlayarak sürdürülüp sonuçlanmasına da karar verilmiştir. (Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2018/2999 Esas, 2018/7014 Karar)