Suç bildirmeme suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 278. maddesinde, Adliyeye Karşı Suçlar bölümünde düzenlenmiştir. Suç bildirmeme suçu ile adaleti, hukuk düzenini engellemeye çalışan kişiler adına yaptırıma bağlanmıştır. Suç bildirmeme suçu, işlenmekte veya işlenmiş olan bir suçun neticelerinin sınırlandırılmaması halinde yetkili makamlara bildirmemesini kapsamaktadır.
Suçu ve suçluyu gizlemek niteliğinde olan her eylem “suç bildirmeme suçu” kapsamına girmemektedir. Suç bildirmeme suçunda önemli olan suçun işlenmekte olması aşamasında olması, teşebbüs aşamasında olmasıdır. Kişi suç işlemek adına icrai hareketlerine başlamış olup icrai hareketlerini suçun tamamlama öncesindeki evredir.
İlgili kanun maddesinde de belirtilmiş olduğu üzere “suçun işlenmekte olması” teşebbüs aşamasında olması veya “suçun işlenmiş olmasıyla birlikte sonucunu sınırlandırma olanağının bulunması” halini kapsamaktadır.
Genç Asliye Ceza Mahkemesinde küçük kardeşlerine cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla kardeşler hakkında kamu davası açılmıştır. Sanık kardeşler ile birlikte mağdur çocuğun annesi hakkında da suçu bildirmeme iddiasıyla dava açılmıştır. Bunun üzerine Genç Asliye Ceza Mahkemesi, Anayasa madde 38/5’te belirtilen ”Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” ibareyi öne sürerek Türk Ceza Kanunu’nun 278. maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürerek Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
Anayasa Mahkemesi 30/06/2011 tarihli ve 2010/52 Esas, 2011/113 Karar sayılı kararı suç bildirmeme suçuna dair iptal kararı vermiştir. İptal gerekçesinde bir kimseyi kendisi ve belli derece yakınlığı olan kimseye dair suçlayıcı beyanda bulunmaya zorlanamayacağını belirtmiştir. Karar oy çokluğu ile verilmiştir, çoğunluğun görüşüne katılmayan üye karşı oy yazısında suç oluşturan maddenin tamamen iptal edilmesinin kamu yararını ihlal edeceği nitelikte olduğu belirtilmiştir.
Söz konusu ilgili madde günümüzde yürürlükte olup 4. fıkrası gereğince suç bildirmeme suçunda tanıklıktan çekinebilecek kişiler bakımından suçu bildirmeme suçunda cezaya hükmolunmayacağı belirtilmiştir.
Ön ödeme, Türk Ceza Kanunu’nda her suçta uygulanmamaktadır. Fail, ön ödeme ile belli miktar para ödeyerek soruşturma veya kovuşturmanın sonuçlarından kurtulmasını sağlayan kurumdur. Ön ödeme suçlarının uygulanabilmesi için belli koşullar bulunmaktadır;
Ancak cezai yaptırıma bakılmaksızın hangi suçlarda ön ödeme hükümlerinin uygulanabileceği Türk Ceza Kanunu’nun 75. maddesinin 6. fıkrasında belirtilmiştir. İlgili fıkranın a bendinde suçu bildirmeme suçunda ön ödeme hükmünün uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
Suçu bildirmeme suçunda, soruşturma aşamasında savcılık, kovuşturma aşamasında ise mahkeme tarafından ön ödeme önerisi yapılacak, tebligattan itibaren 10 gün içerisinde belirtilen miktar ödenmesi halinde yargılama aşaması sona erecektir.
Ön ödeme miktarı, suçun yaptırımının alt sınırı üzerinden yapılan hesaplama ile mümkündür. Ancak suçu bildirmeme suçunda alt sınır belli olmadan düzenlenmiştir, bu nedenle Türk Ceza Kanunu’nun 49/1’e göre hapis cezasının alt sınırı 1 aydır. Ön ödeme miktarı 1 aylık hapis cezası üzerinden günlük 30 TL üzerinden miktar belirlenecektir.
Türk Ceza Kanunu’nun 278. maddesinin 4. fıkrasında suçu bildirme suçunda failin tanıklıktan çekinme hakkı olan kişiler bakımından cezaya hükmolunmayacağı belirtilmiştir. Ancak fail her ne kadar suçu bildirme yükümlülüğü kapsamında olmasa da suçu önleme yükümlülüğü var ise cezai sorumluluğu doğacaktır.
Tanıklıktan çekinme hakkı, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 45. maddesinde belirtilmiştir, şüpheli veya sanığın;
Kamu görevlisinin suçu bildirmemesi, Türk Ceza Kanunu’nun 279. maddesinde düzenlenmiştir. Kanunda kanundaki suçlardan birinin işlendiğini görevi gereği öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bildirmede gecikme gösteren kamu görevlisinin suç işleyeceği ve bu durumunun hüküm altına alınacağı belirtilmiştir.
Suç özgü bir suç olup herkes tarafından işlenmemektedir. Ancak kamu görevlisi, söz konusu suçun faili olabilecektir. Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesinin ilk fıkrasının c bendinde kamu görevlisinin tanımı yapılmıştır. İlgili kanun maddesinde kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi olarak belirtilmiştir. Devlet tarafından atanan kamu görevlilerine örnek olarak polis, jandarma, hakim, savcı, katip gibi meslekler belirtilebilir. Bunun yanında muhtar, milletvekili, bilirkişi, memur, doktor da kamu görevlisi sayılmaktadır.
Kamu görevlisinin şikayete tabi olan suçu bildirmemesi, suçu oluşturmayacaktır. Suçun konusu şikayete tabi olmayan, soruşturması resen yapılacak olan suçları kapsamaktadır.
Kamu görevlisinin suçu bildirmemesinde görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir. Dava, suçun işlendiği yerde asliye ceza mahkemesinde görülecektir.
Kamu görevlisinin suçu bildirmemesinin cezası 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezasıdır. Ancak suç, adli kolluk görevlisi tarafından işlenir ise cezai yaptırım yarı oranında artırılacaktır.
4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun kapsamında memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında soruşturma başlatılmadan önce soruşturma izni alınması gerekmektedir. Savcılık soruşturma yapmadan önce failin bağlı olduğu kurumdan izin alması gerekmektedir. Savcılık, izin almadan soruşturma başlatamayacaktır.
Türk Ceza Kanunu’nun 280. maddesinde sağlık mesleği mensubunun suçu bildirmemesine dair düzenlemede bulunulmuştur. Sağlık mesleği mensubu olan kişiler TCK madde 280/2’de düzenlenmiştir; hekim, diş hekimi, eczacı, ebe, hemşire ve sağlık hizmeti veren diğer kişiler olarak belirtilmiştir.
Sağlık mesleği mensubu olan kişi ya da kişiler, “görevini yaptığı esnada” suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşır ve bu durumu yetkili makamlara bildirmemesi halinde suç işlemiş olacaktır. Müeyyide olarak 1 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Kanun maddesindeki önemli olan sağlık mesleği mensubu olan kişilerin her olay ve durumdaki suçun işlendiğini belirtmiş olması değildir, önemli olan görevini yaptığı esnada suçun işlendiği yönündeki belirtisidir.
Sağlık mesleği mensuplarının suçu bildirmemesi suçunda görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir. Dava, suçun işlendiği yerde görülecektir.
Suçu bildirmeme suçunda zamanaşım süresi 8 yıldır. Suçun işlendiği tarihten itibaren 8 yıl içerisinde dava açılmaz, dava açılmışsa dahi sona ermez ise zamanaşımının dolması nedeniyle düşme yönünde karar verilecektir.
Şikayete tabi suçlar kanunda belirtilmiştir, suç bildirmeme suçu şikayete tabi suçlar arasında yer almamaktadır. Bu nedenle savcılık tarafından soruşturma re’sen (kendiliğinden) soruşturulacak, yargılama aşaması şikayete tabi tutulmayacaktır.
Uzlaşma, her suç adına uygulanmamaktadır, kanunda uzlaşma hükmünün uygulandığı suçlarda soruşturma aşamasında savcılık, kovuşturma aşamasında ise mahkeme tarafından dosya uzlaşma bürosuna gönderilmektedir. Uzlaşmacı tarafından tarafların uzlaşıp uzlaşmayacağı sorularak uzlaşma sağlanması halinde yargılama aşaması uzlaşma nedeniyle sona erecektir. Ancak suçu bildirme suçunda uzlaşma hükümleri uygulanmamaktadır. Bu nedenle yargılama aşamasında dosya uzlaşmacıya gönderilmeyecek ve tarafların uzlaşma sağlaması halinde yargılama aşamasına herhangi bir etkisi bulunmayacaktır.
Suçu bildirmeme suçunda görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir. Dava, suçun işlendiği yerde görülecektir.
Davaya konu olan suç tarihinde, sanıkların yanlarında sanık ve sanığın hamile olan sevgilisi bulunmaktadır. Sanığın maktul sevgilisi hamile olmasına rağmen alkol alıp araçla gezmiş, sanık ve maktul olay mahalline geldiklerinde aracı park ederek araçtan inmişlerdir. Ardından ikili tartışmaya başlamıştır. Tartışma daha sonrasında kavgaya dönüşmüş ve sanık, maktule bıçak çekmiştir. Sanık yanlarında duran diğer sanıkların duyacağı şekilde sevgilisi öldürmesi gerektiğini yoksa polise gidebileceğini söylemiştir. Ardından tekrar araca binecekleri esnada sanık bıçak ile arka koltukta oturan maktul sevgilisinin karın bölgesinden bir kez bıçaklamıştır.
Bu durum yaşanırken sanığın yanında olan diğer sanıklar olaya müdahale etmemiştir. Sanık tekrar maktulün saçından tutarak çekmiş ve bel kısmına bir bıçak darbesi daha vurmuştur. Sanık maktulün boğazını sıkmış, dizine ve göğsüne bastırmış ancak maktul kendisini kurtarmaya çalışsa da başaramamıştır. Maktul aldığı 5 bıçak darbesi sonucunda hayatını kaybetmiştir. Sanıklar maktulün cesedini alarak aracın bagajına yerleştirmiş ve sanığın evine gitmişlerdir. Sanığın istediği doğrultusunda yanındaki diğer sanıklar bina görevlisinden kazma ve kürek istemiş; ancak görevli vermemiştir. Sanıklar yeniden araca binerek maktulü ıssız bir yere götürmüş ve cesedi gömerek gizlemişlerdir.
Olaydan sonraki aşamalarda da sanıklar birlikte hareket etmiş ve ölüm olayından kimseye bahsetmemişlerdir. Sanığı ve maktulün aileleri haber alamadıkları için diğer sanığa onlardan haberi olup olmadığı sorulmuş ancak herhangi bir bilgi vermemiştir. Aynı zamanda kolluk kuvvetlerine de ihbarda bulunmamıştır. Olaya müdahale etmeyen sanıklardan biri diğer sanıkların bilgisi dahilinde başka biri ile kaçmış ve diğer iki sanık maktulün ailesinin yaptıkları araştırmalar sonucu maktulü öldürdüklerini anlayacaklarının endişesinden dolayı kendi istekleri ile yetkili mercilere başvurmuşlardır. Cesedin gömülü olduğu yeri de aynı şekilde göstermişlerdir.
Sanıklar, ağır ceza mahkemesinde nitelikli şekilde öldürmek, suçu bildirmeme, suç delillerini gizleme, yok etme veya değiştirme suçlarından yargılanmışlardır. Yapılan yargılamada maktulü öldüren sanık hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, diğer sanıklar hakkında süreli hapis cezası verilmiştir. Yerel mahkemenin vermiş olduğu karara karşılık temyiz yoluna başvurulmuştur.
Yargıtay, dava dosyasında bulunan delilleri incelemiş ve sanığın maktulü nitelikli kasten öldürme suçunun belgelenmiş olduğunu görmüştür. Takdire ilişkin cezanın azaltıcı bir sebebi bulunmadığını ve verilen hükümde bir isabetsizlik görülmemiştir. Sanığın yapmış olduğu temyiz itirazları bu sebepler ile reddedilmiş ve mahkemenin vermiş olduğu hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Sanığın yanında bulunan ve olaya müdahale etmeyen sanıklar hakkında kurulan hükümlerin incelenmesi de yapılmıştır. Sanık hamile kız arkadaşını bıçaklayarak kasten öldürürken yanında olan diğer sanıklar olayın öncesinden öldürme anında ve sonrasında sanık ile birlikte olmuş ve fırsatları olmasına rağmen sanığın yanından ayrılmamışlardır. Aksine sanığın maktulün cesedini gömmesine ve gizlemesine yardım etmişlerdir. Sanıkların nitelikli kasten öldürmeye yardım suçundan yargılanmaları gözetilmeden suç vasfında yanılgıya düşerek yazılı biçimde hüküm kurulmuştur.
Sanıkların yaptıkları eylemlerden dolayı kamu davasının açılıp açılmayacağının takdiri için Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmamış ve ek savunma verilerek mahkumiyet kurulmuştur. Yargıtay tüm bu nedenlerden dolayı mahkemenin hükümlerini kanuna aykırı görmüş ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vekilinin temyiz itirazlarını yerinde bulmuştur. Yargıtay, mahkeme hükümlerinin bozulmasına karar vermiştir. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2019/2735 Esas, 2019/5226 Karar)
Davaya konu olayda sanık, maktulü 12’si öldürücü olmak üzere 47 bıçak darbesiyle yaralayarak öldürmüştür. Sanık maktulü öldürdükten sonra arabanın içerisine yerleştirmiştir. Bu sırada diğer sanık bu olayı görmesine rağmen yetkili makamlara olayı bildirmemiştir.
Sanıklar, ağır ceza mahkemesinde canavarca hisle öldürme, suç delillerini gizleme ve suçu bildirmeme suçlarından yargılanmışlardır. Yapılan yargılama ile sanığa maktulü canavarca hisle öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmiştir. Diğer sanıklara suç delillerini gizleme ve suçu bildirmeme suçlarından adli para cezası ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmiştir. Sanıklar hakkında verilen kararlar sonrasında temyiz başvurusu yapılmıştır.
Katılan kurum vekilinin yapmış olduğu temyiz başvurusunun incelemesinde, sanığın suçu bildirmeme suçundan dolayı görülen davada katılan vekilin hükmü temyiz hakkının olmadığı görülmüştür. Temyiz başvurusunun reddine karar verilmiştir.
Sanığa suç delillerini gizleme suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının temyiz incelemesi yapılmıştır. Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kabul edilmiştir. Sanık için cezayı azaltıcı bir sebep bulunmamış ve savunmaları reddedilmiştir. Yerel mahkemenin vermiş olduğu hükümlerde isabetsizlik görülmediği için sanık hakkında suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçundan kurulan hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Maktule yönelik nitelikli kasten öldürme ve suçu bildirmeme suçlarından kurulan hükmün incelemesi yapılmıştır. Maktulün ölümüne neden olan yaraların tek başına canavarca hisle ya da eziyet çektirerek öldürmeye kabule yeterli bulunmadığı görülmüştür. Canavarca hisle öldürme olayı sırf öldürmüş olmak için öldürme ve ölenin acı çekmesinden zevk duyulması anlamına gelmektedir. Eziyet çektirerek öldürme olayında ise sanığın öldürme kastının yanında işkence ya da eziyet kastının da bulunması gerekir. Davada görülen somut olayda maktulün bedenine aldığı bıçak darbeleri sonucunda hayatını kaybettiği göz önünde bulundurulduğunda, sanığın canavarca hisle ya da eziyet çektirerek öldürme amacı olmadan hareket ettiği gözetilmeden hüküm kurulmuştur.
Maktulü öldüren sanığı arabanın içerisinde gören diğer sanık olay yerinde durumu görmesine rağmen yetkililere durumu bildirmediği belgelenmiş olup yapılan bu eylem yazılı suçu oluşturmasına karşın yazılı şekilde suç vasfında hüküm kurulması ve sanığın durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması yasaya aykırı görülmüştür. Sanık müdafilerinin yapmış olduğu temyiz başvurusu bu nedenlerle uygun görülmüştür. Gerekli maddeler uyarınca sanık hakkında mahkemenin vermiş olduğu hükümde aleyhe temyiz bulunmadığından dolayı kazanılmış hakkı saklı kalmak üzere, hükümlerin bozulmasına karar verilmiştir. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2017/3654 Esas, 2019/4942 Karar)
Sanıklar, ağır ceza mahkemesinde zimmet, suç işlemek için örgüt kurma, bu örgüte üye olma ve yardım etme, fuhuş, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi gizlemek, suçu bildirmeme ve insan ticareti suçlarından yargılanmışlardır. Yapılan yargılama sonrasında sanıklara mahkumiyet, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve beraat kararları verilmiştir. Mahalli mahkemenin vermiş olduğu hükümler sonrasında temyiz yoluna başvurulmuştur.
Yapılan incelemede sanıklar hakkında örgüt faaliyeti çerçevesinde insan ticareti, tehdit, mağdurelerin çaresizliklerinden yararlanarak fuhuşa teşvik, cebir ve iddianamede geçen diğer suçlardan kamu davaları açıldığı görülmüştür. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun gereğince Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın kadına yönelik şiddet ve şiddet tehlikesinden dolayı açılan kamu davalarına katılma hakkı bulunmaktadır.
Davaya katılma ve diğer haklarını kullanabilmesi için bakanlığın haberdar edilmesi gerekmektedir. Adı geçen bakanlığın duruşma hakkında bilgilendirildiğine dair bilgi ya da belgeye rastlanmadığının anlaşılması üzerine ilk olarak dava ve hüküm ile bakanlığa haber verildiğini gösteren belgelerin dosya içerisine konulması istenmiştir. Dosya hakkında gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmiştir. (Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2014/4792 Esas, 2019/8420 Karar)
Olay tarihinde müşteki tanık ile birlikte caddede yürürken polis aracında görev yapan sanık, müştekiye ”Sen gel bakayım buraya” diyerek seslenmiştir. Bunun üzerine müşteki, sanığa üslubunun düzgün olmadığı şeklinde uyarıda bulunmuştur. Uyarı sonrasında sanık şikayetçinin yakasından tutarak tekme atmıştır. Sanığın yanında bulunan diğer iki sanık da gelerek ellerinde bulunan joplar ile müştekiye vurmaya başlamış ve şahsın ellerine kelepçe takarak araç içerisine almışlardır.
Sanıklar araç ile müştekiyi yaklaşık 20-25 dakika dolaştırmış ve bu sürede de darp etmeye devam etmişlerdir. Başka bir sanık bu olay süresinde görevli olmasına rağmen polis memuru olan diğer sanıkları sadece uyarmış ve katılanı darp etmelerine engel olmamıştır. Sanık bu olayı olduğundan daha farklı bir şekilde aktarmış, yetkili makamlara bildirimde bulunmamıştır.
Sanıklar, ilgili mahkemede darp, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve suçu bildirmeme suçlarından yargılanmıştır. Yapılan yargılama sonrasında sanıklara beraat kararı verilmiştir. Yerel mahkemenin beraat hükümleri karşısında temyiz yoluna başvurulmuştur.
Temyiz incelemesinde, sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan verilen beraat hükmü yasaya uygun bulunmuş ve katılan vekilinin bu konuda yapmış olduğu temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Sanıkların katılanı yaralama, hakaret ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesi yapılmış, itirazların reddine karar verilmiştir. Ancak; müştekinin sanıklar tarafından araç içerisinde darp edilmesi ve yapılan diğer eylemler bir bütün olarak işkence suçunu oluşturduğu gözetilmeden oluşturulan yazılı hüküm kurulması kanuna aykırı olarak görülmüştür.
Diğer sanık için görevini kötüye kullanması suçundan kurulan hükme yönelik Cumhuriyet Savcısının temyizine gelince; suç tarihinde görevli olan polis memurunun katılanı darp eden polis memurlarını durdurmaması ve yetkili makamlara bildirimde bulunmaması, eyleminin kamu görevlisinin suçu bildirmeme suçunu oluşturup oluşturmayacağı gözetilmeden yazılı şekilde beraat kararı verilmesi yasaya aykırı görülmüştür, bu nedenle bozma yönünde karar verilmiştir. (Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2013/7707 Esas, 2014/5504 Karar)
Köy muhtarı olan sanık, köy tüzel kişiliğine ait olan ve köylünün ortak olarak yararlanmasına terk edilmiş mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt etmiştir. Bu alanlar üzerinde tasarrufta bulunmuştur. Sanık, ilgili mahkemede suçu bildirmeme suçundan yargılanmıştır. Yapılan yargılama sonucunda beraat kararı, karar sonrasında temyiz yoluna başvurulmuştur.
Yargıtay yapmış olduğu incelemede, köylünün ortak kullanım yerlerinin zapt edilmesi ve bu alanlar üzerinde tasarrufta bulunulmasını suç olarak görmüştür. Köylünün ortak kullanım alanlarına yapılan tecavüzün önlenmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulunulmaması kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçunu oluşturmaktadır. Yapılan yargılamada bu durum gözetilmeden yetersiz gerekçeler ile beraat kararı verilmesi yasaya aykırı olarak görülmüştür. Katılanların temyiz itirazları bu nedenler ile yerinde görülmüş ve verilen hükmün bozulmasına ve yargılamanın yeniden yapılmasına karar verilmiştir. (Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2009/21017 Esas, 2011/21674 Karar)