Kanundan doğan bir alacak türü olup Türk Borçlar Kanunu’nun 77 ve 82. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Sebepsiz zenginleşme, TBK madde 77/1’de tanımlanmış olup “Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.” olarak belirtilmiştir. Nitekim bir kimsenin malvarlığında zenginleşme olur iken hukuka uygun bir sebep olmaması gerekmektedir.
Kişinin yalnızca malvarlığından değil, haklı bir sebep olmaksızın emeğinden de zenginleşen kimse hakkında sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanabilecektir.
Sebepsiz zenginleşme davası, hukuka uygun olmayarak zenginleşen kimsenin zenginleşmeye konu olan mal adına iade talebi sunduğu davadır. Sebepsiz zenginleşen kimsenin yaptırımı ise Türk Borçlar Kanunu’nun 79. maddesinde belirtilmiş olup, sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında geri vermekle yükümlüdür. Geri verme aynen iade şeklinde olmalı, olmadığı vakit aynı değerini nakden iade etmelidir.
Yalnızca sebepsiz olarak zenginleşen kişi veya ölmüş ise onun külli haleflerine (mirasçılarına) karşı dava açılabilir.
Sebepsiz zenginleşme davası ile istihkak davası uygulamada karıştırılmaktadır. İstihkak davası, ayni haklara dayalı olarak açılmaktadır, mülkiyetin elden çıkıp çıkmadığı hususu önem taşımaktadır.
Türk Borçlar Kanunu’nda sebepsiz zenginleşmeye dair şartlar belirtilmiştir; Kişinin haksız bir sebeple zenginleşmesi:
Taşınmaz satımına yönelik sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre istirdat talebinde bulunulan bir davada Yargıtayın 3. Hukuk Dairesinin 2019/1122 Esas, 2020/556 Karar sayılı kararı;
“Davacı, davalı şirket ile gayrimenkul satış sözleşmesi imzalamış, satış sözleşmesine göre 2 adet bağımsız bölümü davalı şirketten 650.000 TL karşılığında satın almıştır. Satış bedeli olarak 300.000 TL değerinde çek verilmiştir. Çek vade tarihinde davalı şirket tarafından tahsil edilmiş, kalan 350.000 YL bedel için ayrıca 7 adet çek verilmiştir. Taşınmazlar 25.09.2012 tarihinde tapuda devredileceğine dair kararlaştırma yapılmasına rağmen ödenen bedelin tahsili için davalı şirket davacı aleyhine icra takibi başlatmıştır. Davalı şirketin icra takibine itiraz ettiğini belirterek itirazın iptali ile davalı aleyhine %20 icra inkar tazminatına karar verilmesi talep edilmiştir.
Davalı ise davacının 12 adet 650.000 TL bedelli çek verdiğini, sadece 4adet çeki tahsil ettiğini, kalan çekleri ise tahsil edemediğini, çeklerin keşidecisinin dava dışı MKY isimli şirket olduğu ve şirketin kredi çekmesi karşılığında taşınmazı banka lehine ipotek ettirmeyi istemesi üzerine kredi borcunu ödememesi nedeniyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Yerel mahkeme tarafından yapılan yargılamada taraflar arasında imzalanan sözleşmenin geçersiz olduğu, davacının 300.000 TL’nin iadesini ipotek konulması nedeniyle iade talebinde bulunamayacağı, bedelini tamamını ödenmemesine rağmen ödemiş gibi aleyhe takip başlatılması kötü niyetli olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir, istinafa başvuruda bulunmuştur. Bölge adliye mahkemesi tarafından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, davacı temyiz başvurusunda bulunmuştur.
Yargıtay dosya incelemesinde, tarafların arasındaki sözleşmesinin geçersiz olduğunu, geçersiz sözleşmeden hak ve borç talep edilemeyeceği belirtilmiş, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri istenebileceği belirtilmiştir. Geçersiz sözleşmelerde herkes aldığını iade etmelidir. Davacının davalıya ödediği 225.000 TL bedel ile icra dosyalarında davaya konu çekler tahsil edilmiş ise de tahsil bedelleri nazara alınarak dosyanın değerlendirilip sonucu dairesinde karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmede bulunmuştur. Mahkemenin kararı yerinde görülmediğinden bozma yönünde karar verilmiştir.”
Davacı, ödenen borcun gecikmiş faizini talep eden kooperatife sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı alacak davası açmış, Yargıtay’ın 23. Hukuk Dairesi’nin 2016/9389 Esas, 2020/1029 Karar sayılı kararı;
“Davacı vekili vesayet altındaki küçüğün muris babasının kooperatif üyeliğinden kaynaklı olarak davalı kooperatifte dairesi olduğunu ve kooperatifin asıl borç miktarı adı altında 12.000 TL ödeme yapmıştır. Ancak kooperatif vesayet altındaki küçükten 21.010,06 TL gecikme tazminatı istemiş, ödenmemesi halinde ortaklıktan çıkarılacağı ihtar edilmiştir. Kooperatif cari hesap borcunun tespit edilerek böyle bir borcu olmadığının tespitine, fazlaya dair haklarının saklı kalınması kaydıyla davalı tarafından tahsil edilen 1.000,00 TL fazla ödemenin istirdadına karar verilmesini talepli asliye hukuk mahkemesinde dava açmıştır. Davacı davalı tarafa 22.480,36 TL daha ödeme yaptığından ıslah dilekçesi ile 27.384,82 TL sebepsiz zenginleşmeden kaynaklı alacak davası olarak ıslah etmiştir.
Davalı kooperatif ise, ihtarnameye dayalı olarak menfi tespit davası açamayacağı, babasının vefatı nedeniyle tek mirasçı olan davacı kooperatif olduğu ve davacının bu duruma itirazı bulunmadığı, parasal yükümlülükler de davacıya geçtiğinden dava haksız yere açıldığı savunulmuştur.
Mahkeme tarafından davacının açmış olduğu davanın kabulü yönünde karar vererek davalıdan tahsili yönünde karar vermiştir. Ancak Yargıtay dosya incelemesinde davalının itirazlarını yerinde görmemiş, kararın onanması yönünde karar verilmiştir.”
Her davanın süreci, mahkemenin iş yoğunluğu, dosyada bulunan delillerin toplanması ve adli tatil sürecine girilmesi gibi nedenlerle değişkenlik göstermektedir. Bu nedenle bir davanın ne kadar süreceğine dair kesin bir süre verilememekte ortalama süre verilebilmektedir. Sebepsiz zenginleşme davası genellikle ortalama 9 ay ile 1 sene arasında sürmektedir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre sebepsiz zenginleşme davasında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir.
Yer yönünden yetkili mahkeme ise davalının ikametgahıdır. Genel yetkili mahkeme olup davalının ikametgahında asliye hukuk mahkemesinde dava açılacaktır.
Ticari ve İş Hukuku’ndan kaynaklanan davalarda, arabuluculuk sistemi bulunmaktadır. İşçi ve işveren arasında sebepsiz zenginleşme nedeninden kaynaklı alacak ve tazminat talepleri için arabulucuya başvurulmalıdır. Arabuluculuğa başvuru, dava şartıdır. Davacı arabulucuya başvurmadan dava açar ise mahkeme tarafından usulden reddedilecektir.
Alacak davası olup nisbi harca tabidir. Kişi dava dilekçesinde dava değerini belirtmelidir, belirtilen dava değeri üzerinden hesaplanan harcı mahkemenin veznesine yatırmalıdır. Davacı, harç ile birlikte mahkemenin posta masrafları da dahil olmak üzere gider avansını da yatırmalıdır.
Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesinde, taraflardan her biri, davada dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlü olduğu belirtilerek her iki tarafın da ispat yükü olduğu belirtilmiştir. Davacı, dava açarken sunmuş olduğu iddiaları ispatlamakla mükellef olup davalı da iddiaya sunmuş olduğu savunmaları karşı deliller ile ispatlamalıdır.
Ancak davacı, açmış olduğu davada öne sürdüğü vakıaları kanıtlayamaz ise mahkeme tarafından ret kararı verilecektir. Bu nedenle genel kural olarak alacaklı olan davacı, iddiasını hukuka uygun delillerle ispatlamakla mükelleftir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 82. maddesinde, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrenmesinden itibaren 2 yıl ve her halde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten itibaren 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağı belirtilmiştir.
Ancak bir alacak hakkından doğmuş ise zenginleşen kişi istek hakkı zamanaşımına uğramış olsa dahi her zaman borcunu ifadan kaçınabileceği eklenmiştir. Zamanaşımına sona eren bir karara örnek vermek gerekir ise Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2017/917 Esas, 2020/194 Karar sayılı kararı;
“Kadastro sonucunda … Köyü çalışma alanında bulunan taşınmaz, tapu kaydı, vergi kaydı, zamanaşımı zilyetliği nedeniyle davalılar murisi adına tespit ve tescil edildikten sonra davalıya satmıştır. Tescil sonrasında davalıya satılmış, Kadastro Kanunu’nun 41. Maddesi uyarınca taşınmazda tersimat hatası bulunma gerekçesiyle yapılan düzeltme işlemi neticesinde taşınmaz yüzölçümü 24.350 metrekare olarak düzeltilmiştir. Davacı ve arkadaşları taşınmazda meydana gelen yüzölçümü artışı nedeniyle davalının sebepsiz zenginleştiği ileri sürülerek çekişmeli taşınmazda eksik kalınan mülkiyet hakkı uyarınca davacıların dava tarihi itibariyle uğradığı zararın miktarını ve zarardan davalının sorumlu olduğunun tespiti istemiyle dava açmıştır. Yargılama esnasında ıslah ederek davacının fazlaya ilişkin hakkı saklı kalması koşuluyla 300.000 TL’nin davalıdan sebepsiz zenginleşme tarihinden işleyen faiziyle birlikte tazmini talep edilmiştir. Mahkeme tarafından davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. Karara karşılık temyiz başvurusunda bulunulmuş, Yargıtay delillerin takdirinde isabetsizlik bulunmamasına göre onama yönünde karar verilmiştir.”
Sebepsiz zenginleşme davasının şartlarını taşımayan ve sebepsiz zenginleşme gibi görünen durumlarda dava açılamayacaktır.
Türk Borçlar Kanunu’nun 78. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen zenginleşmelerin geri istenemeyeceği belirtilmiştir;
Türk Borçlar Kanunu’nun 81. maddesinde de belirtildiği üzere;
Kaynakça: