Kefillikte Eşin Rızası
Bir başkasının borcunu ödemesi hususunda taahhütte bulunmak kefalet, bulunan kişiye ise kefil denmektedir. Kefil, borçlunun borcunu ödemediği zaman kendisine başvuruda bulunulabileceğini ve alacaklıya borç hususunda güven garantisi vermektedir. Borçlu borcunu ödemediği zaman borçluya önce kanuni takip gerçekleştirilecek, borç tahsil edilemediği zaman kefile yönelik kanuni takip yapılacaktır.
Kefalete ilişkin düzenleme, Türk Borçlar Kanunu’nda yer almaktadır.
TBK m. 581:
“Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.” |
Kefilliğe ilişkin taahhüt sözlü olarak gerçekleştirilemeyecektir. Kefalet sözleşmesinin belli şekil şartları bulunmaktadır. Kefalet güvencesi:
- Yazılı yapılmak zorundadır. El yazısı ile kefil olduğuna dair bilgiyi yazmalıdır.
- Kefilliğe ilişkin garanti verilen azami miktar sözleşmede belirtilmelidir. Kefil, sorumlu olduğu azami miktarı da el yazısı ile yazmak zorundadır.
- Kefalete dair sözleşmede tarih mutlaka yazılmalıdır.
- Kefalet sözleşmesinde kime kefil olduğu da açık bir şekilde yazılması gerekmektedir.
- Alacaklı ile borçlu arasında geçerli bir borç ilişkisi olmalıdır.
1-) Kefillikte Eş Rızası Şart Mıdır?
Ailenin korunması ve evliliğin sarsılmaması için Türk Medeni Kanunu’nda birçok düzenleme getirilmiştir. Aile konutu satışına ilişkin açık rıza aranması, eşin tasarruf yetkisinin sınırlandırılması hususlarında düzenlemeler getirilmiştir. Önemli düzenlemelerden birisi de kefillik ile ilgilidir. 11.04.2013 tarihinde kefillik ile ilgili diğer eş rızası olmaksızın kefil olmayacağı belirtilerek sınırlama getirilmiştir. Eşin düşüncesizce hareket etmesi engellenmek istenmiş, ailenin ekonomik olarak mağduriyet yaşamasının önüne geçilmiştir.
Kanunda belirtilen istisnai durumlar haricinde eş, kefil olacağı vakit eşinin yazılı olarak rızasını alması gerekmektedir. Ancak eşler arasında mahkeme tarafından ayrılık kararı vermiş veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmuş ise eşin kefillik adına rıza alması şart değildir.
2-) Kefil Eş Muvafakatnamesi Nasıl Alınır?
Kefalet sözleşmesi kurulma anına kadar eşin yazılı rızası sunulmalı, en geç sözleşme kurulma anında rızası olduğu belirtilmelidir. Kefalet sözleşmesinin imzalanması sonrasında borcun artırılması, sözleşmenin revize edilmesi halinde sorumluluk genişletilemeyecektir.
Eşin yazılı olarak rızası olduğunu belirtir nitelikteki belgenin şekil şartı bulunmamaktadır. Adi yazılı bir şekilde olması yeterlidir.
3-) Eşin Haberi Olmadan Bankadan Kredi Çekilebilir mi?
Eşler arasında sorun olacak bir başka konu da “bankadan gizli bir şekilde kredi çekilmesi”dir. Herhangi birisinin borcuna ilişkin güvence verilmesi olan kefillik sözleşmesinde rıza aranırken bankadan kredi çekilmesi, kredi sözleşmesi imzalanması adına bir sorun bulunmamaktadır. Her ne kadar diğer eşin rızasına bağlı olmasa da eşten gizli bir şekilde kredi çekip borç altına girmek ve akabinde evliliğin temelini sarsacak nitelikte bir sorun teşkil etmesi elbette boşanma davasında kusur olarak öne sürülebilecektir.
4-) Kefalette Eşin Rızasının Aranmadığı Haller:
Eşin kefil olmasına dair getirilen Türk Borçlar Kanunu’nun 584. maddesi gereği; kefil olmayacağı birtakım istisnai durumları bulunmaktadır. Her biri aşağıdaki maddelerde tek tek belirtilmiştir.
a-) Mahkeme Tarafından Verilmiş Ayrılık Kararının Olması
Türk Medeni Kanunu’nun 167. maddesinde ayrılık hususu ile ilgili düzenleme bulunmaktadır. Eşlerin evliliği resmi olarak devam etse de belli bir süreliğine eşlerin ayrılmasına karar verilebilecektir.
Uygulamada ayrılık davası ya da mahkemenin ayrılık yönünden verdiği kararlar çok fazla görülmemektedir. Davayı açan kişi, eşinden boşanmak istediği gibi ayrılma yönünden de talepte bulunabilir. Bunun yanında ayrılık yönünde talepte bulunmasa da boşanma yönünden açılan davada, hakim gerekli görmesi halinde eşlerin belli bir süre ayrılmaları yönünde karar verebilecektir.
Mahkeme tarafından ayrılık kararı verilmesi halinde eşin kefil olmasında rıza gösterme zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu süre içerisinde eş rızası olmaksızın kefalet sözleşmesi imzalandığı vakit geçerli olacaktır.
b-) Eşlerin Kanunen Ayrı Yaşama Hakkı Olması
Eşlerin hukuken boşanma sürecine girmesi, ayrı yaşama hakkına yasal olarak başlaması anlamına gelmektedir. Fakat tarafların boşanma kararı alması ya da resmi bir karar olmaksızın evleri ayırması hukuken boşanma sürecine girdiğini göstermemektedir. Eşlerin kanunen ayrı yaşama hakkı, boşanma davasının açılması ile başlamaktadır. Ayrı yaşama hakkı olan eşlerde, diğer eşin rızası olmaksızın diğer eş kefil olabilecektir.
c-) Kefillik Sözleşmesinde Yapılacak Değişikliklerden “Sorumlu Olunan Miktarın Artırılması, Adi Kefaletten Müteselsil Kefalete Dönüştürülmesi, Kefil Yararına Olan Güvencelerin Azaltılması” Haricinde Rıza Alınmaz.
Eşlerden birisi sözleşmede borçlu adına kefil olacağına dair imza atmış, bu imza sonrasında da sorumlu olduğu miktarın artırılması halinde eşten rıza alınması gerekmektedir. Nitekim kefil olacağı miktara göre diğer eşten rıza alınmış, sorumlu olduğu miktar da açıkça belirtilmiştir. Fakat sözleşme imzalandıktan sonra sorumlu olunan miktar artırılmış, borçlunun ödeyemeyeceği vakit kefil olan kişiye başvurulacak miktar artırılmış halde olacak ise elbette eşler arasında ekonomik mağduriyet doğabilecektir. Tüm bu nedenlerle sorumluluğun artırılması halinde diğer eşin rızası da alınmalıdır, aksi halde sorumluluk miktarının artırılması geçerli olmayacaktır.
Adi kefaletten müteselsil kefalete dönüştürülmesi halinde diğer eşin rızasının alınması şarttır. Adi kefalet halinde borçlu, borcunu ödeyemediği vakit alacaklıya borç için icra işlemleri başlatacaktır. İcra başlattıktan sonra ödemesini tahsil edemez ise kefile başvuracaktır. Ancak müteselsil kefalette, borçlunun borcunu ödememesi halinde ihtar göndermesi yeterlidir. İhtar yanıtsız kalması halinde, kefil borçtan doğrudan sorumlu olacaktır.
Özetle; Türk Borçlar Kanunu’nun madde 584/II’de yer alan fıkrada da görüldüğü üzere; kefilin sorumluluğunu artırmayan, kefilin sorumluluğu ile ilgili miktar artırmayan ve kefil zararına olan güvencenin düşürülmesi halinde eş rızası alınması şart değildir.
d-) TBK madde 584/III’te Yer Alan İstisnalar:
Eşler arasındaki kefilliğe dair hususi durum, şirket ya da ticari işler için geçerli olmayacaktır. İstisna tutulmasının nedeni ise borçtan sorumlu olan kefilin sorumlu olduğu husus ticari olacaktır. Böylelikle hususi olmayan borç adına eş, kişisel malından sorumlu tutulmayacaktır. Ticari hayatı olan kişilerin aile ekonomisindeki sorumlulukların bilincinde olduğu, kefil olurken herhangi bir şekilde ailesinin huzuru ile mali durumunu riske atmayacağı bilincinde olduğunu düşünmektedir. Bu sınırları belirleyerek ekonomik kapasiteye sahip olduğu kabul edileceğinden Türk Borçlar Kanunu’nda ticari hususulardaki kefillik durumu istisna tutulmuştur.
- “Ticaret siciline kayıtlı ticarî işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler,
- Mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler,
- 27/12/2006 tarihli ve 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler
5-) Eşler Birbirine Kefil Olabilir mi?
Eşler birbirlerine karşı da korunmaktadır. Bu nedenle borç yükümlülüğü altına giren eşe yönelik kefil olacak diğer eşin, borçlu eşten rıza alması gerekmektedir. Beklenmedik ekonomik durumlar, aile ekonomisine zarar verecek nitelikte olacak ekonomik tehlike nedenlerinden ötürü birbirlerine kefil olacakları zaman da rıza almaları gerekmektedir.
6-) Eşin Kefilliği ile İlgili Yargıtay Kararları
a-) Ticari İşlerde Müteselsil Kefalette Eş Rızası Gerekli midir?
Davacılar, menfi tespit davası açarak kambiyo senetlerine mahsus yol ile açılan icra takibinde senette kefil olarak isminin yer aldığını ve senette asıl borçlunun başka birisi olduğunu belirtmişlerdir. Yetkili servis sözleşmesinin teminatı amacı ile boş olarak davalı alacaklıya verildiği, bu sözleşmenin süresinin 1 yıllık olup süresinin de dolduğu, kefilliğe imza atarken de eşinin muvafakatinin alınmadığı ve asıl borçluya göndermiş olduğu ihtarname ile kefillikten vazgeçtiği bildirilmiştir.
Davacının borçlu olmadığı yönündeki tespiti açılan davada, davalı ise; senedin 2007 tarihli olduğunu, senedin imzalandığı tarihte mülga Borçlar Kanunu’nun uygulanması gerektiği ve bu nedenle kefillikte eş rızasının aranmayacağı, tek yanlı olarak bildirilen ihtar ile de kefillikten vazgeçilemeyeceği belirtilerek açılan davanın reddi talep edilmiştir.
Yerel mahkeme ise vermiş olduğu kararda; her ne kadar bono müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzalanmışsa da bono üzerinde kefil ibaresi aval olarak nitelendirilecektir. Aval verenin bononun diğer borçlu ile birlikte müteselsilen sorumlu olacağı, senedin teminatına dair delil sunulamadığı, imzanın kefalete yönelik atıldığı değerlendirilse de mülga Borçlar Kanunu hükümlerine göre eş rızası gerekli olunmadığından dava aktif husumet ehliyeti yokluğundan esastan, diğer davacılar adına esastan reddine karar verilecektir.
Yerel mahkemenin vermiş olduğu karara yönelik Yargıtay ONAMA kararı vermiştir. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 2014/13328 Esas, 2014/17618 Karar)
b-) Kefillik ile İlgili Şikayetler Süresizdir
İcra dosyasında kefil tarafından icra emrinin usulsüz olduğu ve TBK madde 584 gereği; eşinin kefalete rızasının alınmadığı belirtilmiştir. Bu nedenle eşinin kefalete rızasının alınmadığı belirtilerek şikayet yoluna başvurulmuştur.
Yerel mahkeme, icra kefaletinde müteselsil kefalet hükmünde olduğu ve ilamların icrasına yönelik hükümlere tabi bulunduğunu, icra kefilliği ile ilgili şikayetlerin de İİK madde 16/2 gereğince süresiz şikayete tabi olduğu belirtilmiştir. Bu hususta yerel mahkemece şikayet değerlendirilmemiştir. Yargıtay bozma konusu yapılmadığından karar hakkında onanma yönünde karar vermiştir. (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2015/4062 Esas, 2015/15657 Karar)
c-) İcra Kefilliğinin İptali İstemi
İcra dosyasında kefil olduğu gerekçesi ile kefile icra takibi gönderilmiştir. Şikayetçi, 10.11.2014 tarihinde alınan haciz işlemi sırasında icra kefalet işleminin yapıldığını belirtmiştir; fakat
- Kefalet işleminde kefil olunan miktarın belirtilmediği,
- Tarihin yazılmadığı,
- Eşin rızasının alınmadığı gerekçesi ile kefaletin geçersiz olduğunu ileri sürmüştür.
Yerel mahkeme ise Türk Borçlar Kanunu’nun 583 maddesinde düzenlenen kefalet sözleşmesinin şekil şartına uymadığı ve aynı kanunun 584 gereği evli eşin rızası alınmadığı şartının yerine getirilmediği öne sürülerek kefalet işlemi ve kefalete dayanak icra emrinin iptaline karar verilmiştir.
Ancak alacaklı, temyiz itirazında bulunmuş ve mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir. Yargıtay yapmış olduğu incelemede, icra kefilliğinin iptali hususunun incelenmesinde görevli mahkemenin genel mahkemede olacağı belirtilmiştir. Somut olaya göre dar yetkili icra mahkemesinde dinlenemeyeceği, icra kefaletinin de iptaline karar verilmesinin isabetsiz olduğu belirtilerek bozulmasına karar verilmiştir. (Yargıtay 12. Hukuk Dairsi 2015/9591 Esas, 2015/19863 Karar)
d-) Eşin El Yazısı ile Yazma Şartı
İcra hukuk mahkemesinde, borçlu “icra baskısı altında ve yasal şekil şartlarına aykırı” olarak düzenlendiğini iddia ettiği icra kefaletinin iptalini talep etmiştir. Yerel mahkeme ise icra şikayetini kabul etmiş ve icra kefaletinin iptaline karar vermiştir.
Yargıtay, yapmış olduğu incelemede; icra kefaletinin geçersizliği ile ilgili hususların genel mahkemede ileri sürülebilecek bir husus olduğu ve icra mahkemesinde şikayet yolu ile istenilemeyecektir.
İlk derece mahkemesine konu olan olayda; 18.03.2015 tarihinde icra kefalet tutanağının düzenlendiği, icra kefilinin eşinin hazır olduğu ve kefalete rıza gösterdiği, tutarda kefilin sorumlu olacağı borç miktarının yazıldığı görülmüştür. Ancak en önemli hususun eksik olduğu ve kefil olan eşin “el yazısı” ile yazılmadığı, Türk Borçlar Kanunu’na uygun bir şekilde muvafakatın düzenlenmediği görülmüştür. Yerel mahkemece verilen icra emrinin iptali hükmü isabetsiz olup yanlışlığın giderilmesi amaçlı temyiz itirazı kısmen kabul edilmiştir. Yerel mahkemenin verdiği icra kefaletinin iptaline şeklindeki ifadesi çıkarılmış, “icra emrinin iptaline” kelimelerinin yazılmasına, kararın düzeltilmiş şekli ile onanmasına karar verilmiştir. (Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2015/29146 Esas, 2016/6027 Karar, 02.03.2016 Tarih)
e-) Eş Adına Sahte İmza Atılarak Kefillik Kurulması
Davacı, borçlu ile banka arasındaki genel kredi sözleşmesinin düzenlendiğini ve kefil olması için de eşinin muvafakatinin şart olduğunu; fakat eşinin kefilliğe rızası olmadığından muvafakat etmediği, sözleşmeyi bu nedenle imzalamadığını belirtmiştir. Bu hususta da davacı, cumhuriyet başsavcılığında şikayette bulunduğu, müteselsil kefaletin geçersiz olduğunu belirtmiştir. Fakat bankada, davacının eşi adına imza taklit edilerek kefalet hususuna muvafakat edildiğinden sözleşmenin geçersiz olduğu ve davalıya borçlu olmadığının tespiti amaçlı dava açılmıştır.
Davalı ise davacının davasını kabul ettiğini, davacıya ihtarnamenin sehven gönderildiği, hukuksal durumda herhangi bir değişiklik yapılmadığını belirtmiştir.
İlk derece mahkemesi yapılan yargılamada davalının vekaletnamesinde “kabul”e ilişkin yetki verilmediğini, kabul yetkisi içeren vekaletnamenin mahkemeye sunulması için süre verildiği; fakat süresinde de herhangi bir vekaletname sunulmadığı görülmüştür. Ayrıca davacının dava açmakta hukuki yararı olduğu ve her ne kadar icra takibi başlatılmasa da müteselsil kefalette önemli olan ihtarnamenin keşide edilmesi olduğundan kefalet sözleşmesinin uygun olduğu belirtilmiştir. Kefalet sözleşmesinde, sorumluluğun bulunmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı, karara ilişkin istinaf başvurusunda bulunmuş ve davacının davayı açmakta hukuki yararı olmadığını, icra takibi başlatılmadığını, bunun yanında davayı kabul ettiğini belirtmiştir. İstinaf başvurusu, kararın usul ve esasa uygun olduğunun belirtilmesi ile istinaf başvurusuna esastan ret kararı verilmiştir.
Temyiz başvurusu da davada verilen kararın hukuka uygun olduğu gerekçesi ile reddedilmiş, kararın onanmasına karar verilmiştir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 2022/1239 Esas, 2023/5150 Karar)